Su Kaynakları ve Suyun Önemi
Günlük Su Tüketimi Ne Kadar Olmalı ?
Günlük su tüketimi ne kadar olmalı ? Günlük su tüketimi nasıl olmalı ? Yeterli sıvı tüketilmese ne olur ?
Su, Dünya üzerinde bol miktarda bulunan ve tüm canlıların yaşaması için vazgeçilmez olan, kokusuz ve tatsız bir kimyasal bileşiktir. Sıklıkla renksiz olarak tanımlanmasına rağmen kızıl dalga boylarında ışığı hafifçe emmesi nedeniyle mavi bir renge sahiptir.
Doğada su katı, sıvı ve gaz hâllerinde görülür. Kimyasal formülü (H2O) 2 hidrojen ve 1 oksijen atomundan meydana gelir. H+ iyonu içeren bir madde ile (ör. asit) ve OH- iyonu içeren maddenin (ör: baz) verdiği nötralleşme tepkimesi ile oluşur.
Bilim insanları Dünya’daki hayatın suda başladığını düşünmektedir. Su moleküler yapısı oldukça basit ve bol bulunan bir madde olmasına rağmen belirli koşullarda diğer bileşiklerden oldukça farklı davranışlar sergiler. Örneğin katı (buz) hâldeki su sıvı hâldeki suyun üzerinde yüzer. Dünyadaki hemen hemen tüm diğer bileşiklerde ise katı faz sıvı fazdan yoğundur ve katı fazdaki bileşik batar.[
Suyun bu özelliğinin bazı avantajları vardır. Örneğin soğuk bir bölgede göl yüzeyini kaplayan buz tabakası yalıtıcı görevi görür ve dipteki hayatı korur. Buzun çökmesi durumunda canlılar şiddetli soğuğa maruz kalacağından hayatlarını devam ettirmeleri imkânsız hâle gelecektir.
Su yanıcı bir madde değildir. Bu özelliği nedeniyle ateş söndürücü olarak kullanılır. Fakat suyun bileşimindeki oksijen yakıcı bir gazdır, hidrojen ise yanıcı bir gazdır. Oksijen ve hidrojen birleşerek söndürücü bir madde olan suyu meydana getirirler.
H2O saf suyu ve bileşiğini temsil eder, saf suya tabii en yakın örnek yağmur suyudur. Saf su canlılar için içilebilir su değildir, insanlara yararı yoktur. Suyun akışkan olması dışında insanlar ve canlılar için içinde taşıdığı mineraller çok önemlidir. Canlıların içmesi gereken suda çeşitli mineraller olması gerekmektedir. Yağmur suyu yani saf su, yağdıktan sonra toprağa düşünce toprağın yapısındaki mineralleri toplar, yeryüzünde bu yağmur suları bir akarsu oluşturur bu içilebilir bir sudur. Genelde toprak altındaki suları kirleten bina yapılaşmaları, sanayiden, insan hayat alanından vs uzak sağlığa uygun olması için çok yüksek yerlerde, dağlardaki akarsu ya da tabii su kaynağı bulunup buralara su doldurma tesisi yapılır, bu tabii mineralli sular şişelenip marketlerde “tabii kaynak suyu” olarak satılır. Her bölgedeki toprakta mineraller ve oranları farklıdır, bu yüzden suyun faydaları bölgelere göre değişebilir.
Su, kendi molekülleri arasındaki çekim kuvveti (kohezyon) sayesinde dağılmadan kalabilir. Moleküllerinin dipol (kutuplaşmış) olması nedeniyle su, birçok maddeye yapışabilir ve ıslatma özelliği buradan gelir.
Su aynı zamanda adezyon (farklı iki maddenin molekülleri arasındaki çekim kuvveti) kuvveti yüksek bir maddedir. Hidrojen bağı nedeniyle su molekülleri birbirlerini de çekerler yani su molekülleri arasında kohezyon gücü de çok yüksektir. Suyun kohezyon ve adezyon yetenekleri, suyun belirli kılcal yapılar içinde kopmadan yükselmesine ve taşınmasına yardımcı olur. Bu da bitkilerin karada hayatlarını sürdürmeleri açısından önem arz eder. Örneğin; cıvanın dağılmamasıdır.
Suyun sekliğini sağlayan kohezyon maddesi, adezyon kuvveti ile çarpışarak suyu daha sek hâle getirir. Molekülleri sekleşen su, artık daha yumuşak ve saftır. Suyun rengini ve tadını sekliği belirler.
Su dünyadaki tüm canlılar için bir yaşam kaynağıdır. Su aynı zamanda önemli bir besin öğesidir. Su yediklerimizin sindirilmesine önemli bir rol oynamaktadır. Aynı zamanda vücudumuz da sindirilen öğelerin hücrelere taşınmasında, sindirilen besinlerin arta kalanının vücuttan atılmasında önemli rol oynamaktadır. Su aynı zamanda vücut ısısının dengelemesinde büyük rol oynamaktadır.
Su; bunların yanında kalsiyum, magnezyum ve flor gibi temel mineralleri de sağlamaktadır. Vücut suyu bebeklik çağında %80 iken yaş ilerledikçe azalarak ileri yaşlarda %60-50’lere düşer.
Vücudun su dengesi;
- Solunum yolu
- İdrar
- Terlemeyle
- Dışkıyla
atılan su kaybının, yiyecek ve içeceklerle alınan su miktarlarıyla yerine konmasıyla sağlanır. Metabolizma sonucu oluşan zararlı maddeleri ve diğer atıkları yaklaşık böbreklerden 1500 mL/gün, deriden 500 mL/gün, bağırsaklardan 300 mL/gün, solunumla 300 mL/gün olmak üzere toplam yaklaşık 2.5 litre/gün sıvı kaybıyla da vücut suyu dengede tutulur. Vücutta oluşan aşırı su kaybı tehlikedir. Özellikle vücudunda %80 su bulunan bebekler daha tehlikeli durumda kalabilir.
Su kaybının fazla olması durumunda;
- Kan hacmi azalır
- Yeterli dolaşım olmaz
- Besinler organlara ulaşamadığı için organlar işlevlerini kaybeder
- Organ yetmezliği oluşur.
Unutmadan söyleyelim. Vücutta oluşacak %10 su kaybı ölümle sonuçlanabilir.
Günlük ortalama 2 ile 2,5 litre su tüketimi önerilmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda su tüketiminin yaş gruplarına göre yeterli sayıda olmadığı belirlenmiştir.
Sıcak havalarda, fazla fiziksel aktivite yapıldığında, fazla proteinli ve tuzlu yiyecekler tüketildiğinde, terleme ve idrarla, vücut ısısını arttıran ateşli hastalıklarda solunum yolu ile ishalde ise bağırsak yolu ile sıvı kaybı artar. Böyle durumlarda vücudun sıvı/su gereksinmesinde de artış olur, vücutta sıvı dengesini korumak için kaybolan suyun yerine konulması gerekir.
Kaybolan sıvının karşılanabilmesi için beyindeki susama merkezi uyarılır ve susama duygusu gelişir. Susama merkezi, su kaybı sonucu, plazma yoğunluğu %1 oranında arttığında uyarılır. İshalde suyla birlikte su dengesinde rolü olan sodyum, potasyum gibi mineraller de yitirildiğinden susama duygusu uyarılmaz. İnsan su ihtiyacını: İçme suyu ile 1500-2000 mL/gün (8-10 su bardağı), yiyecek ve içeceklerle 1000 mL/gün, metabolizma sonucu oluşan su ile 260 mL/gün karşılar.
Vücuttaki suyun dengesinin yaşamsal önemi vardır, günlük gereksinim 35 mL x vücut ağırlığı (kg) eşitliği ile basitçe hesaplanır. İdrar renginin koyulaşması, su ihtiyacının karşılamadığını göstergesidir.
Yeterli Su Tüketimi
Vücutta sıvı dengesinin sağlanması ‘hidrasyon’ olarak adlandırılır. Vücuttan kaybolan sıvının yerine konmaması sonucu vücut sıvısının azalması “dehidratasyon” olarak tanımlanır.
Günde böbreklerden 1500 mL, deriden 500 mL, bağırsaklardan 300 mL ve solunumla 300 mL olmak üzere oluşan sıvı kaybı yiyecek ve içeceklerle yerine konmalıdır.
Suyun vücuttaki görevleri;
- Besinlerin sindirilip hücrelere taşınması
- Hücrelerde biyokimyasal tepkilerin oluşması
- Doku ve organ sistemlerinin çalışması
- Metabolizma sonucu oluşan zararlı maddelerin dışarı atılması
- Vücut ısının dengede tutulması
- Eklemlerin kayganlığını sağlaması
- kalsiyum, flor gibi minerallerin sağlanması
Diş çürüklerinin önlenmesinde önemli bir mineral olan flor içerir. Şişe sularının flor içeriği daha düşük olabilir. Musluk suyu kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg) ve sodyum (Na) içerir. Sularda flor bulunması diş çürüklerinin önlenmesi açısından da önem taşır.
Susama hissi su ile giderilmelidir. Masamızda ya da yakınımızda bir bardak su ve çantamızda da bir şişe su bulunmalıdır. 65 yaşından sonra susama hissi azaldığı için bu bireyler susamadan su içmeye özen göstermelidir. Sular, nane, çubuk tarçın, limon, meyveden yapılmış buzlar ile aromalandırılabilir.
Her yemekte ve yemek aralarında, egzersiz öncesinde ve sonrasında ve susama durumunda 1 bardak su içilmelidir. Günde 8 su bardağı su içiniz şeklindeki öneri bazı bireyler için yetersiz, bazıları için ise fazla olabilir. Bununla birlikte iyi bir hedef olarak düşünülmelidir.
Günlük su gereksinmesi : 35 mL x vücut ağırlığı (kg) şeklinde hesaplanabilir.
İdrar renginin koyulaşması su gereksinmesinin karşılanmadığının göstergesidir.
Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA) 2017’ye göre bireylerin günlük su tüketim ortalaması 1594.3±968.99 mL (erkeklerin1766.4±1039.56 mL
kadınların 1 423.8±860.38 mL) olarak bulunmuştur.
Kaynak: Türkiye Beslenme Rehberi
Su oksijenden sonraki en önemli yaşam kaynağımızdır. Yetişkin bir bireyin vücut ağırlığının yaklaşık % 50 ile % 70’ini su oluşturmaktadır. Erkeklerde vücut ağırlığının %60’ını, kadınlarda vücut ağırlığının %50’sini ve çocuklarda vücut ağırlığının %65-75’ini su oluşturmaktadır.
Vücudumuzda bulunan suyun, 2/3’ü hücrelerin içinde yer almakta, geri kalanı ise damarlarda, dokular arasında, sindirim sisteminde ve vücut boşluklarında bulunmaktadır.
Vücut için yeterli miktarda ve nitelikte su tüketilmesi durumunda, vücudun ihtiyacı olan iz elementlerinin çoğu karşılanabilmektedir. Bu durum cildin güzelleşmesi ve bağışıklık sisteminin güçlenmesi olarak vücuda yansımaktadır. Yeterli ve nitelikli su tüketimi yoluyla; soğuk algınlığı, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları ve mesane kanseri oluşma riski düşmektedir.
Vücutta hafif ve orta dereceli su eksildiğinde;
- Ağız ve mukozada kuruluk
- Ateş
- İdrar çıkışının azalması
- Kas güçsüzlüğü
- Baş ağrısı ya da bazı durumlarda baş dönmesi
- Kısa ve uzun süreli hafızada zayıflık
- Algıların zayıflaması
- Uyku hali, hafif sersemlik ve yorgunluk
- Aritmetik yeteneğin zayıflaması durumu
- Taşikardi
- Ortostatik hipotansiyon
- Göz yaşında azalma
Vücutta ileri derecede su eksildiğinde;
- Aşırı susama
- Ağız, cilt ve mukozada aşırı kuruma
- Hipertermi
- Terlemenin azalması
- Hipotansiyon
- Koyu sarı ya da kehribar rengi idrar gelmesi
- İdrarın az gelmesi ya da hiç olmaması
- Göz kürelerinde çökme meydana gelmesi
- Bilinç kaybı
- Sinirlilik
İlk yorum yapan siz olun